4 Ağustos 2012

Kütahya Kaçamağı

       Yazacak çok şey birikti. En son yazıyı 16 haziranda yazdığımı varsayarsak oooo.

Facebook ve twitterdan en son Kütahyaya gittiğimi ve gezmeye müsait nereler olduğunu sormuştum. Aslında internetten de baktık ama iş pratiğe gelince çok sıkıntı yaşadık.
Sabah 4 gibi yollara düştük. Daha bismillah evden çıktık. Bagajı hazırladık. Arkamızdan sivil polis geldi. O saatte yolda ne işimiz var diye hesap verdik. :)
Eşimin ailesini de alıp yola devam dedik. İzmit tarafında otoyol bakım çalışmasından kapatılmıştı şehir içine girmek zoruna kaldık. E tabi yol tarifini ona göre aldığımız içinde yolu şaşırdık. Sabahın altısında yolda allah tarafından bir amcayla karşılaştık. Doğru yolda olduğumuzu söyledi. yoksa onca yolu gerisin geri dönmeyi düşünüyorduk. Biraz  yolu uzatıp Sapanca gölünün çevresini uzunca dolaştıktan sonra yolu bulunca rahatladık. Yemin törenini kaçıracağımızı düşünüyorduk.
Kütahya yolu çok sakin ve güzeldi. Özellikle şeftali bahçelerinin yanından geçerken çok mutluydum.
İl sınırından girince askeriyeyi aramaya başadık. Yolları çok dar ve tek yön. Hangi yola girsek hep yanlış diye geri çevrildik. Gidecek olanlar bunu çok iyi araştırsın. Kadıköyün dar arka sokaklarında gibi hissettim kendimi.
Bir saat erken gelmiş olmamıza rağmen oturmaya yer kalmamıştı. İnsan o ortama girince çok başka duygularda oluyor.  Ben kayınbiraderim için bu kadar duygulandysam eşim için nasıl olacağımı bilemiyorum.
Kütahya hava er eğitim tugayı çok büyük bir arazide. Bizim yerimiz hangardaydı. İçeri girince kendimizi büyük bir çiftlkte gibi hissettik.


Yemin töreninden resim malesef yok. Yerimiz çok arkalardaydı. Sadece video çekebildik. Zaten  bütün askerler güneşten yanmış tek tip haldeydi. Uzaktan kim kimdir görmek mümkün değildi.
Çıkışta eşimle kardeşi direk birliğe gidip izin kağıdını aldığı için askeri formayla hiç göremedik.



Ev yemeklerini çok özlemiştir diye çeşit çeşit yemekler yaptık. Piknik yapalım diye konuştuğumuz için mekan aramaya başladık.
Nette hıdırlıktepe diye geçen mesire yerine gittik. Malesef yıkılmış bir kale burcu ve basit bir çay bahçesi bulduk. Kütahya kuş bakışı bir tarafı yeşil ormanlar bir tarafı sadece binalarla dolu yerleşim yeri.



Neyse efendim. Sora sora bağdat bulunur misali bizde piknik alanını bulduk. Çok dik yamaçlar var. Öyle ağaç altına filan oturalım dinlenelim şansı yok. Gölge bulduk yayıldık. Ama hazırlığımızı yapana kadar güneş geldi. Yandık kavrulduk.



Yedik içtik. Dinlendik. Yolda ısınan meyvelere doğal çözüm bulduk. Araba kullanmaktan kocacımın içi öyle bir yanmış ki kimseye bırakmadı.



Olduğumuz yerde doğal çeşme vardı. Suyun soğukluğu mükemmeldi. Hazır akan su bulmuşum ben durur muyum. Bulaşığı aradan çıkardım. O sırada keçi sürüsü gelmeye başladı. Apar topar toplandık. Geri döndük.



Oralara kadar gitmişken şehir merkezini gezdik biraz. Özellikle nette merkezdeki büyük çini vazoyu çok merak ediyordum.



Resimdekinden daha gösterişli duruyor. Kütahya çini ve seramiğin merkezi olmasına rağmen ben çevrede okadarda görmedim. Yol üstünde satış mağazası bir yada iki tane gördüm.

Giderken çekemediğimiz resimleri dönüşe sakladık. Daha çok virajlı yollar ve beyaz dağlar aklımda kaldı.
Birde resmini çekmeyi unuttuğum güzelim şeftali ve meyve bahçeleri...





Ve finalde artık yorulmuş ben. ( arka koltukta sıcaktan bunalmış kayınvalidem )









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder